• Anasayfa
  • https://www.facebook.com/facebook
  • https://www.twitter.com/twitter
HARUN BOSTANCI
hbostanci23@hotmail.com
Tekke ve Zaviyeler
04/03/2012
 Ahi Dervişleri ve Karadenizin Manevi Sultanları Merhabalar. Bu makalemizde Hacı Abdullah Halife Hazretleri ve kurmuş olduğu muazzam eserleri aktarmadan önce Tekke ve Zaviyelerin ne demek olduğunu, tarihteki fonksiyonlarının nler olduğunu anlatmakta fayda olacağını düşünmekteyiz. A. GENEL OLARAK TEKKE VE ZAVİYELERArapçada “toplamak; men etmek” manasına gelen zaviye, ıstılahta ise herhangi bir tarikata mensup dervişlerin, bir şeyhin idaresinde topluca yaşadıkları ve gelip geçen yolculara bedava yiyecek, içecek ve yatacak yer sağlayan, yerleşme merkezlerinde veya yol üzerindeki bina yahut bina topluluğuna denmektedir. Osmanlı Devletinde XV. asırdan itibaren zaviye kavramında ufak değişiklikler görülmüş, şehir, kasaba ve köylerdeki küçük tekkelerle, geçit, derbend ve yol üzerinde bulunan misafirhaneler için kullanılmıştır[1]. İslâm kültür tarihinde önemli yeri bulunan müesseselerden biri de tekkedir. Tasavvuf düşüncesinin, anlayış ve terbiyesinin işlendiği, derinleştirildiği ve halka takdim edildiği tekkeye (= tekye), zâviye, hankâh ve dergâh gibi isimler de verilmiştir. Bu müesseselere insanlar dünya hayatının çeşitli meşakkat ve sıkıntıları ile yorulan ruhlarını ve bunalan gönüllerini dinlendirmek için bir araya gelip boş zamanlarını değerlendirirlerdi. İslam âleminde ilk tekkenin Remle’de Hace Abdullah Ensâri tarafından kurulmasından kısa bir müddet sonra her tarafta yayılan ve dolayısıyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluş faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu’ya gelip yerleşmesinde de mühim rol oynamışlardır[2].Anadolu fütühatını gerçekleştiren ve Anadolu’ya Türk damgasına vuran dört sosyal grup vardır ki, Anadolunun siyasi ve ictimaî tarihini anlamak için bu dört zümrenin iyi tetkik edilmesi gerekir. Bu gruplar şunlardır:1. Gaziyân-ı Rûm (Alp’ler, Gazi’ler) 2. Bacıyan-ı Rûm (Anadolu Bacıları)3. Abdâlân-ı Rûm (Anadolu Dervişleri)4. Ahiyan-ı Rûm (Anadolu Ahileri)1. Gaziyân-ı Rûm (Alp’ler, Gazi’ler)Aşıkpaşazade’nin Gaziyân-ı Rûm yani Anadolu Gazileri olarak zikrettiği bu savaşçı topluluğun daha Anadolu’nun fütühâtı sırasında mevcut olan, İslamdan önce Türklerde “kahraman, cengaver” manasına bir lakap olan ve prenslere de verilen Alp ünvanı, İslamiyetten sonra dini anlamda Gazi ünvanı olarak kullanılmıştır[3].Tarihi kaynaklarda bütün müslüman ordunun tamamını içine alan Gaziler tabiri, umumiyetle daha dar ve hususi bir mana ifade eder.Yani onunla ordudaki ve büyük şehirlerdeki belirli bir topluluk kasdolunur. Bu zümre Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ve Danişmentlilerde mevcut olduğu gibi, daha önce Samanoğulları zamanında da Horasan ve Maveraünnehir sahalarında bu gaziler vardır[4].Gaziliğin bir zümre olarak oluşmasında o zamanın şartları içinde geçinecek bir toprak ve kendilerini yaşatacak bir işe sahip olamayarak, iktisadi sıkıntılar içinde ihtiyaçlarını harplerden temin eden bir sınıfın ortaya çıkması dönemin şartları için gayet tabiidir. Hükümet teşkilatlarının sınırlı ve zayıf olması, hükümdarlar ve emirlerin düşmanlarına karşı sık sık ücretli asker bulundurma mecburiyetleri yalnız sınırlarda değil, siyasi ve kültürel yönden gelişmiş büyük merkezlerde de böyle bir zümrenin doğal olarak oluşmasını zorunlu kılmıştı[5].Anadolu’da XIII. ve XIV. asırlarda Gazî ünvanına daha ziyade beylerinin isimlerinde tesadüf edilmektedir. XV. ve XVI. asırlarda Osmanlı kaynaklarında –Aşıkpaşazâde’de- Gaziyân-ı Rûm ismi yerine daha çok Alp tabirine rastlanmaktadır.[6]2. Bâcıyan-ı Rûm (Anadolu Bacıları)Aşıkpaşazâde’nin eserinde bahsetmiş olduğu ikinci bir ictimaî teşekkül de Bâcıyan-ı Rûm yani kadınlar teşkilatıdır.Fuad Köprülü Osmanlı Devleti’nin kuruluşu adlı eserinde bu zümre ile Hacı Bektaşi Veli’nin münasebetinin olması ile ve Bektaşi tarikatında kadınlara genellikle “bacı” lakabının verilmesini göz önüne alarak “Bacıyan-ı Rum adında bir teşkilatın varlığından bahsetmektedir.[7]Bacıyan-ı Rum teşkilatının hizmet alanları diğer teşekküllerdeolduğu gibi “avende ve revende’ye” yani yoldan gelip geçenleri yedirip içirme ve dokumacılık, ve askeri faaliyetlerde bulunma şeklinde özetlenebilir. Ahilerle birlikte uç mıntıkalara göç eden kadınlar teşkilatı, eski sanatlarını buralara nakletmişler ve özellikle Germiyanoğlu Beyliği’nde halı, kumaş, dülbent, bez imal etmişlerdir.[8]Bacıyan-ı Rum teşkilatı Selçuklu devleti zamanında Ahilik teşkilatının bir kolu olarak kurulmuştur.Bu teşkilatın ilk başkanı olan Fatma Bacı Evhaüddin-i Kirmani’nin kızı ve ahiliğin kurucusu olan Ahi Evranın hanımıdır.[9]3. Abdâlân-ı Rûm (Anadolu Dervişleri)Aşıkpaşazâdenin eserinde belirtmiş olduğu üçüncü zümre Abdâlân-ı Rûm, yani Anadolu dervişleridir.Bu zümre tarihi kaynaklarda daha çok “Horasan Erenleri” ismi ile anılan Türk derviş kitleleri için kullanılmıştır. Bu zümrenin özellikle XIV. asırda mühim bir dinî ve ictimaî rol oynadığı, Osmanlı Devletinin bu asrına ait bütün eserlerde Abdal veya Baba lakabını taşıyan ve ilk Osmanlı hükümdarları ile beraber harblere iştirak eden tahta kılıçlı, cezbeli birtakım dervişlerden bahsedilmesinden anlaşılmaktadır[10].4. Ahiyân-ı Rum (Anadolu Ahileri):Aşıkpaşazade’nin Anadolu’da faaliyet gösteren zümreler arasında ehemmiyetlerinden bahsettiği önemli bir zümre de Ahi’lerdir[11]. Ahi kelimesi Arapçada “kardeş”, Türkçe’de “cömert, eli açık, yiğit” anlamlarına gelmektedir.Terim olarak Ahilik Anadolu’da XVIII. yüzyılda kurulup belli bir süre içinde bir takım kurallara göre işlemiş esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade etmektedir[12].Ahilerin faaliyetleri hakkında en kapsamlı bilgileri özellikle XIV. yüzyıldaki durumları ile ilgili gelişmeleri meşhur arap seyyah İbni Batuta’nın kaleme almış olduğu “İbni Batuta Seyahatnâmesi” adlı eserden öğreniyoruz. İbni Batuta Ahilerin Anadolu’da yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her vilayette, her şehirde ve her köyde bulunduklarını ve bilhassa Antalya, Burdur, Gölhisar, Lâdik, Milas, Barcın, Konya, Niğde, Aksaray, Kayseri, Sivas, Gümüş, Erzincan, Erzurum, Birgi, Tire, Manisa, Balıkesir, Bursa, Gerede, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop memleketlerine gelen yabancılara yakın ilgi gösterip, yiyeceklerini, içeceklerini temin ettiklerini söylemektedir.Bu sufi teşekküllerin tek bir tarikatın mensupları olmadıkları konusunda uzmanlar hemfikirdirler[13].Derbent görevi gören zaviyeleri devlet özellikle sarp geçitlere, ticaret yolları üzerine kurarak bu zaviyeler sayesinde hem ticaretin hem de güvenliğin gerçekleşmesini sağlamıştır.Osmanlı Devleti’nde özellikle Yavuz Sultan Selim zamanda İran etkisindeki Şii unsurlar, devletin ve toplumun dirlik ve düzenini bozduğu gerekçesi ile önemli bir tehdit algılaması ile mütalaa edilmiştir. Buna karşı zaman zaman güç kullanımına baş vurulduğu gibi; çoğunlukla Ahiçukuru köyünde ikâme edilmiş Hacı Abdullah Halife Zâviyesi örneğinde ve emsalleri gibi, medreseler ve Zâviyeler kanalıyla bu tür oluşumların o günün tabiriyle ıslahı yoluna gidilmiştir. Aslında Bâtınî akımların ıslahı, Gayrimüslim yerlilerin de ihtidâsını sağlamak için uygulamaya konulan Zâviye-medrese-câmi eksenli malikâne vakıf sistemi Giresun, Trabzon ve Canik vilayetleri kapsamında geçerli bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. [14]Özetle diyebiliriz ki Tekke ve zaviyeler sayesinde yüzyıllar boyunca Osmanlı devletinde toplumun birlik ve beraberlik içerisinde “İçi hak, dışı halk” ile olan ufuk insanları yetişmiştir.Bir sonraki yazımızda görüşmek ümidiyle “Şehzadeler Şehri” Bolu’dan sevgilerimizlerimizle. 04 Mart 2012 Pazar –BoluHarun BOSTANCIHbostanci23@hotmail.com  


[1] Ahmet Yaşar Ocak-Faruk Sümer, “Zaviyeler”, İA, c. 13, s. 468
[2] Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İctimaî Tarihi, c. 1, İstanbul, 1974, s. 38.
[3] Fuat Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, TTK, Ankara 1999, s. 83-85; Nihal Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, İstanbul 1970, s. 78
[4] Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 84.
[5] Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 85.
[6] Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 88
[7] Ethem Cebecioğlu, “Baciyan-ı Rum”, Osmanlı, c. 5, Ankara, 1999, s. 415.
[8] Ethem Cebecioğlu, “Baciyan-ı Rum”,s. 416.
[9] Ethem Cebecioğlu, “Baciyan-ı Rum”,s. 417.
[10] Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 94.
[11] Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 89.
[12] Muhittin Şimşek, TKY ve Tarihteki Bir Uygulama Ahilik, Hayat Yayınları, İstanbul 2002, s. 17; Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 89.
[13] Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı, İstanbul, 1980, s. 170.

[14] Fatsa, Giresun Yöresinde Osmanlı Vakıfları ve Vakıf Eserleri, s.207.



2583 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

     05/03/2012 19:26

teşekkürler hocam güzel bir çalışma olmuş.Makaleleriniz haftalık veya 15 günlük olsun biz sürekli yayınlayalım .selamlar esen kal
mustafa şen

Yazarın diğer yazıları

Hacıemiroğulları Beyliği Dönemi Doğu Karadenizde Sufî Zümreler,Mutasavvıflar ve İskan Faaliyetleri - 02/02/2019
Hacıemiroğulları Beyliği Döneminde Doğu Karadenizde Sufî Zümreler, Mutasavvıflar ve İskan Faaliyetleri
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler” - 07/05/2018
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler”
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler” - 07/05/2018
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler”
Tarih Bizi Çağırıyor... - 10/04/2018
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR…
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR… - 10/04/2018
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR…
TARİH BİLİNCİ - 12/10/2013
Tarihi Sempozyum
Tuğlacık Köyü - 08/05/2012
Tuğlacık Köyü(HARAVA)
Geçmişten Günümüze Tekke Köyü - 23/04/2012
Geçmişten Günümüze Tekke Köyü
GİRESUN YÖRESİ TEKKE VE ZAVİYELERİ - 18/03/2012
GİRESUN YÖRESİ TEKKE VE ZAVİYELERİ
 Devamı
Site Haritası
DÜĞÜN-NİŞAN-MEVLÜT