• Anasayfa
  • https://www.facebook.com/facebook
  • https://www.twitter.com/twitter
HARUN BOSTANCI
hbostanci23@hotmail.com
Hacıemiroğulları Beyliği Dönemi Doğu Karadenizde Sufî Zümreler,Mutasavvıflar ve İskan Faaliyetleri
02/02/2019

Hacıemiroğulları Beyliği Döneminde Doğu Karadenizde Sufî Zümreler, Mutasavvıflar
ve 
İskan Faaliyetleri

Kıymetli Dostlar, 10 Şubat 2019 Cumartesi günü saat 13:45 te Pendik Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezinde Hacıemiroğulları Beyli Panel ve Çalıştayı yapılacaktır. Bende bu panele “Hacıemiroğulları Beyliği Döneminde Karadenizde Sufî Zümreler ve Mutasavvıflar”  konulu tebliğ ile katılıp bölgenin Osmanlı tarafından fethinden önce Hacıemiroğulları Beyliği döneminde kurulan Tasavvuf Merkezleri,Camii,Tekke ve İmarethaneler hakkında bir sunum yapacağım.

Aşağıda bu sunumda geçecek mevzular ile ilgili özeti sizinle paylaşıyorum;

İslâmiyet’in ve tasavvufun Türkler arasında yayılmasıyla Türk sufileri de yetişmiştir. Bu sufiler ve onların yetiştirdikleri dervişler, Orta Asya’dan başlayarak farklı coğrafyalarda İslâmiyet’i yaymaya çalışmışlardır. Özellikle XIII. yüzyılda Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya gelen Türk dervişleri, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli roller oynamışlardır.

Moğol istilasından kaçarak Anadolu coğrafyasına gelen bu Türk dervişleri, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında, Türk-İslam medeniyetinin gelişmesinde büyük rol oynamışlardır. Onlar, Anadolu’da gerçekleştirilen fetihlerin âdeta içini doldurmuşlar, bu fetihlere bir ruh vermişlerdir. Onlar sayesinde fizikî olarak gerçekleştirilen fetihler, manevi olarak da gerçekleştirilerek adeta içselleştirilmiştir

Anadolu fütühatını gerçekleştiren ve Anadolu’ya Türk damgasına vuran dört sosyal grup vardır ki, Anadolunun siyasi ve ictimaî tarihini anlamak için bu dört zümrenin iyi tetkik edilmesi gerekir. Bu gruplar şunlardır:

1. Gaziyân-ı Rûm (Alp’ler, Gazi’ler) 

(Uç bölgelerde ve ileri saflarda savaşan mücahitler)

2. Bacıyan-ı Rûm (Anadolu Bacıları)

 (Anadolu Kadınları-Fatma Bacı)

3. Abdâlân-ı Rûm (Anadolu Dervişleri)

 (Abdal ve Baba isimleri taşıyan, Türkmen boyları arasında telkinatlarda bulunan dervişler)

4. Ahiyan-ı Rûm (Anadolu Ahileri)

(Ahiler,Fityan,Fütüvvet)

 

Kısaca “kardeşlik ve cömertlik teşkilatı” anlamına gelen Ahiliğin, 13. yüzyılda Anadolu’da kurumsallaştığı; başka bölgelerde olduğu gibi, Giresun’un da içinde bulunduğu Karadeniz Bölgesi’nin İslamlaşmasına öncülük ettiği akademik çevrelerce tespit edilmiştir. Halkımızın bu konuda yeterli bilgiye sahip olması için çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Bu çaba milli benliğimizin sağlam temellere dayandırılması ve muhafazası bakımından önem arz etmektedir.    

 

Ahiliğin nasıl bir akım olduğu konusunda en sağlıklı bilgileri, Anadolu’yu gezerken onların içinde kalan ünlü seyyah İbni Battuta (1304–1369) vermektedir. Anadolu’dan “Bilâd-ı Rûm” olarak söz eden İbn-i Battuta, gezdiği yerlerdeki zâviyelerin Ebu Hanife mezhebine mensup ehl-i sünnet kurumlar olduğunu nakleder. Dünyada bir eşi daha bulunmayan cemiyetler nitelemesi ile andığı Ahi zaviyelerine ilişkin çok kıymetli bilgiler sunar. Onun bu konudaki tespitleri bize önemli bir kolaylık sağlamaktadır:

“Bilâd-ı Rum’a yerleşmiş Türkmenlerin yaşadıkları her vilayette, her şehirde ve her köyde bulunan Ahiler, birbirleriyle çok sıkı bir dayanışma içindedirler. Her birinin halk içinde muteber birer mesleği vardır. Memleketlerine gelen yabancılara yakın bir ilgi gösterir, onların yiyecek ve içeceklerini temin eder; konuklarının insani ihtiyaçlarını karşılamakta ellerinden gelen bütün itinayı gösterirler. Öte yandan, yaşadıkları yerlerdeki zorbaları da yola getirir her hangi bir sebeple bunlara iltihak eden kötüleri tek tek ortadan kaldırırlar. İşte bu gibi hususlarda Ahilik cemiyeti dünyada eşi ve benzeri yoktur.»

Karadenizde AHİ MERKEZLERİ:

Karadeniz Bölgesi Ahi hareketini, yönlendiren, motive eden üç büyük zaviyesi kurulmuştur.

Bunlar;

  1. Ahi Emir Ahmed Zenganî (Bayburt
  2. Ahi Pehlivan(Niksar)
  3. Hacı Abdullah Halife(Giresun Ahiçukuru-Babası Kasım Halife)

Ordu,Giresun ve çevresinde ne gibi bir rol oynadıklarının ve yöremizin kültürel alt yapısını nasıl şekillendirdikleri tarihi kaynaklarca kayıt altına alınmıştır.

Maalesef toplumumuzun büyük bir çoğunluğu, Giresun ve Çevresinin 1461 Tranzon’un fethi  ile gerçekleştiği gibi yanlış bir bilgiye sahiptir.Oysa tarihi kayıtlar göstermektedir ki Giresun ve çevresi,  Harşit Vadisinden Torul’a kadar olan bölgenin Osmanlı Devleti’nin bölgeyi fethinden önce de Türklerin hâkimiyetinde olduğunu Bizans saray tarihçisi Panaretos Kroniğinde 1301 tarihinde  Giresunu Türkmenlerin fethettiğini yazmaktadır.

Yine Panaretos XIV. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yukarı Kelkit vadisinde yaşayan Çepnilerin, kuzeye doğru ilerleyerek Tirebolu’nun doğusunda Karadeniz’e dökülen Harşit Çayı çevresinde ve bu nehre yakın yerlere yerleştiklerini ve kışlaklarını yukarı Harşit’e kurdukları anlaşılmaktadır.[1]

Moğolların Anadolu’dan çekilmesi ile birlikte, Samsun ve civarı ile Bayburt’un Eretnalılar’ın eline geçmesiyle yörenin siyasî yapısı da yeniden şekillenmeye başlamıştır. Bu yapılanmanın bir sonucu olarak 1348’den itibaren Eretnalıların Bayburt valisi Ahi Ayna Bey’in yanı sıra Akkoyunlu ve Çepnilerin de arasında bulunduğu Türk grupları Trabzon’a akınlar düzenlemeye başlamıştır. Komnenosların batısında ise Samsun ve çevresinde kurulan Canik beylikleri, bölgenin siyasî ve etnik yapısını Türkler lehine değiştirme bakımından çok önemli çalışmalar yürütmüşlerdir.[2]

Timur'a elçi olarak giden İspanyol elçisi Ruy Gonzales de Clavijo, on bin askeri olan Hacıemiroğullarının  1397 tarihinden sonra Tirebolu’ya kadar topraklarını genişlettiğini haber vermektedir. [3]

Yine Panaretos kroniğinde Çepnilerin 1380 yılında bugünkü Doğankent nahiyesinden Tirebolu’ya kayıklarla sahile kadar geldiğini yazmaktadır.

Giresun Fatihin fethinden önce tarihte iki defa Türkmenler tarafından yani Çepniler tarafından 1301 ve 1397 tarihinde fethedilmiştir. Giresun ikinci kez 1297 tarihinde Çepni boyuna mensup Hacıemiroğulları Beyi Gazi Emir’in oğlu Gazi Süleyman Bey tarafından fethedilmiştir.

 

İşte bu fetihler sırasında Çepni Beyleri ile birlikte gaza ve fetihlerde bulunan Türkmen Ahi Dervişleri sadece fetihlere katılmayıp yörenin de Türk İskanına vesile olmuşlardır. Ahi Dervişleri aynı zamanda gönülleri fethetmişlerdir.

 

Ahi dervişlerinin kurduğu zaviyelerin tarih içinde üstlendikleri en önemli rol İslâmî İskana ve yerleşime açılmasıdır.

Yani Müslüman Türk aşiretlerinin bölgeye gelip yerleşmesine ve yerli Hıristiyanlar arasında ihtida faaliyetine öncülük etmiş olmalarıdır.

Genelde Karadeniz, özelde de Ordu-Giresun yöresinde faaliyet göstermiş olan bu zaviyelerin ilgi çeken yanlarından biri de ya devlet adamları tarafından kurulmuş olmaları ya da bizzat kurucularının bey, melik, emir ve şah gibi liderlik ifade eden unvanlar ile anılmış olmalarıdır. Mesela 1362’de vefat eden Ahi Ayne Bey, derviş kişiliği yanında Erzincan ve Karahisar’ın idaresini de üstlenmiştir. Bayburt merkezde Ahi Emir Ahmed Zenganî, İspir nahiyesinde Melik Halil, Bayburt Sinor köyünde Hacı Bey, Tercan nahiyesinde Hasan Ali Bey ve Kelkit nahiyesinde Selçukşah Hatun zaviyeleri de bu niteliğe sahiptir.

 

Ahi zaviyelerinin bir günlük işleyişini Bahaeddin Yediyıldız kısaca şöyle ifade eder:  Her gün sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek verilir; yemeklerde mevsimine göre çeşitli meyve ve sebzelerden bol miktarda ikram edilir. Kandil gecelerinde, cuma ve bayram namazlarında çeşitli sebzeler, yemekler, bal, helva ve şerbet ikram edildiği vakfiyelerde beyan edilmektedir[4]. Ayrıca Pazartesi ve Perşembe akşamları ile kutsal gün ve gecelerde hafızlar tarafından Kuran’dan parçalar tilavet edildiğini de buna ilave etmek gerekir.

Ahi vakıflarında mütevellilik ve zaviyelerde şeyhlik yapan kişilerin, içinde bulunduğu topluma örnek bilge olmasına dikkat edilmiştir. Vakıf ve tahrir defterlerinde bu gibi kişilerden bahsedilirken “mezkûrlar sâlih, mütedeyyin, vâiz ve nâsih kimesne”[5] nitelemesi yapılmıştır.

Gerçekten de bu tarz kişiler namazlarda imamlık yaparak manevi önder, yaşayışıyla ve bilgisiyle içinde bulunduğu toplumun önünü açan lider olmak durumundadır. Ayrıca belli ritüellerden oluşan zikir ayinini coşkun biçimde yönetmek, ruhları tatmin edecek dua yapacak kabiliyete sahip olmak gerekir.  

Anadolu’nun Türk-İslam yurdu olmasında emeği geçen  ve bizlere ebedi olarak Türk yurdu haline getiren tüm mutasavvıfları rahmet ve şükranla anıyor sizlere hayırlı güzler diliyorum. Harun BOSTANCI /BOLU 02.02.2019



[1] Faruk Sümer,Tirebolu Tarihi,İstanbul 1992,s.46-47.

[2] İbrahim Tellioğlu, “Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk Yurdu Haline Gelmesi Hakkında Bir Değerlendirme”, Türkoloji Araştırmaları,Sayı 2, Nisan 2007, s. 6.

[3] Ruj Gonzales de Clavijo, Embassy to Tamerlane 1403-1406 (nşr., G.L.Strange), London 1928, s. 109;

Barkan, Ö. Lütfi (1951). “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi” Türkiyat Mecmuası X: İstanbul:1-25.

[4] Ahi Pehlivan Vakfı için bkz. VGM, (Türkçe Defter 1967), s. 361.

[5] BOA, TT, nr. 52, s. 716.



1496 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler” - 07/05/2018
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler”
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler” - 07/05/2018
Anadolunun Manevi Mimarları: “Mutasavvıflar ve Zaviyeler”
Tarih Bizi Çağırıyor... - 10/04/2018
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR…
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR… - 10/04/2018
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR…
TARİH BİLİNCİ - 12/10/2013
Tarihi Sempozyum
Tuğlacık Köyü - 08/05/2012
Tuğlacık Köyü(HARAVA)
Geçmişten Günümüze Tekke Köyü - 23/04/2012
Geçmişten Günümüze Tekke Köyü
GİRESUN YÖRESİ TEKKE VE ZAVİYELERİ - 18/03/2012
GİRESUN YÖRESİ TEKKE VE ZAVİYELERİ
TEKKE VE ZAVİYELERİN OSMANLI İKTİSADİ VE SOSYAL YAPISINA TESİRLERİ - 13/03/2012
TEKKE VE ZAVİYELERİN OSMANLI İKTİSADİ VE SOSYAL YAPISINA TESİRLERİ
 Devamı
Site Haritası
DÜĞÜN-NİŞAN-MEVLÜT